Yaşamını devrime, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesine adamış yoldaşımız Ali Kaplan’ı, 24 Kasım 2006’da yitirişimizin on sekizinci yıl dönümünde sevgi ve saygıyla anıyoruz.
Geçen on sekiz yılda, emperyalizme bağımlı işbirlikçi kapitalist oligarşi ile onun ortaçağ özlemcisi yürütme gücü olan istibdat, Türkiye halkına yaşamı zehretti. Vatanı tehlikeye düşürdü. Cumhuriyeti ayakları altına aldı. Emeği köleleştirdi. İşçi sınıfını, şehir ve köy emekçilerini olağanüstü yoksullaştırdı. Emeklileri toplum dışına itti. Tarımı ve sanayiyi çökertti. Eğitim ve sağlık sistemlerini işlemez duruma sürükledi. Toplumun en küçük hücrelerine kadar sızdırdığı para hırsı, hazcılık ve şiddet düşkünlüğüyle yeni doğan bebekleri, çocukları, gençleri, kadınları kurban etti.
Ali Kaplan’ın mücadelesi böyle günler hiç yaşanmasın, aksine, Türkiye halkı sömürüden ve zulümden kurtulsun diyeydi. “Özgürlük eşitlik kardeşlik” yaşam ilkemiz, “akıl bilim çağdaşlık” yolumuz olsun diyeydi.
Bu hedefe mutlaka ulaşacağız. Çünkü emek asla boşa gitmez. Çünkü devrimci mücadele eninde sonunda zafere erişir. Çünkü, Cumhuriyetin büyük düşünürü, devrimci demokrat filozof Jean-Jacques Rousseaau’nun belirttiği gibi, özgür ve eşit yurttaşların kurduğu Cumhuriyet, etkin rol üstlendiği zaman Egemen Halk adını alır ve yoluna dikilen sömürücü ve zalimleri çiğner geçer. İstibdadı, emperyalizmi ve kapitalizmi rüzgârlara savurur.
Her geçen gün görüyoruz: Halkın egemenliğini gasbedenler, iktidarlarının ömrünü uzatmak için attıkları her adımda tökezliyorlar. Kurdukları her oyun tersine dönüyor, ayaklarına dolanıyor. Tutarlı bir strateji geliştiremiyor, savrulup duruyorlar. Halk ise düştüğü yerden doğruluyor, durumunun bilincine varıyor ve mücadeleye atılıyor.
Ali Kaplan ve yoldaşlarının mücadelesi anlamına kavuşuyor. Emekçi halk kitlelerine, işçi sınıfı ve dostlarına ulaşıyor.