Savaş tezkeresinden sonra ilk değerlendirmeler

08 Ekim 2014
Savaş tezkeresinden sonra ilk değerlendirmeler

Siyasetle ilgilenen herkesin bildiği gibi, ABD, AB, NATO, İsrail, Arabistan, Katar ve AKP, IŞİD'i yıllardır ilerici yurtsever laik Suriye yönetimi ile Suriye ve İran'a yanaşan Şii Irak yönetimine ve Suriye'ye ihaneti kabul etmeyen Lübnan'a karşı vurucu güç olarak kullandı.

Politika değişikliğinin nedenleri
Suriye halkının kahramanca direnişi, Türkiye ve Mısır'da meydana gelen halk ayaklanmaları, Lübnan'ın direniş cephesinden vazgeçmemesi, İhvan'ın Mısır ve Arabistan tarafından terörist ilan edilmesi, Filistin'de Hamas'ın Suriye halkına ihanetin kendisine herhangi bir fayda sağlamadığını İsrail'in vahşi saldırısıyla nihayet idrak etmesi, Libya'da yurtsever laik yönetimin çökertilmesinden sonra ortaya çıkan kaos, geleneksel olarak ABD'ye bağlı güçler (Arabistan ile Katar, Arabistan ile Türkiye, Mısır ile Türkiye, İsrail ile Türkiye, Katar ile Mısır) arasında ortaya çıkan çekişmeler ABD'nin bölgede değişen dengeleri kendisine en uygun şekilde yeniden kurma arayışına yol açtı.

Hedef değişmedi
ABD, Büyük Ortadoğu Projesi'nde dile getirilen temel amaçlarını kuşkusuz sürdürüyor. Bölgeyi bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin bütün kazanımlarından yoksun bırakmak, antiemperyalist yönetimleri yıkmak, İsrail'e karşı direniş eksenini kırmak, halkları hepsi kendisine bağımlı olacak düşman devletçiklere bölmek hedefi hâlâ yürürlükte.

Örneğin, Obama yönetimi ABD Kongresi'nden çıkardığı kararla, (artık tiksindirici derecede bayatlamış olduğu hâlde hâlâ kullanımda tuttukları kavramla)  sözüm ona “ılımlı” Suriye muhalefetine 500 milyon dolar tahsis etti ve 15 bin “güvenilir” muhalifin Arabistan'da kurulacak kamplarda silahlı eğitimden geçirilmesine onay verdi.

Ancak, ABD geleneksel olarak kendisine bağlı güçler arasındaki düşmanca uyumsuzluğu giderecek bir ortak çizgi oluşturmak durumunda. Bölge halklarına zorla dayatılan dizginlenmemiş siyasal İslamcılık dozunun muhtemelen azaltılması gerekecek. Bu tabloda IŞİD, Nusra, El Kaide, Ahrar El Şam, İhvan çetelerinin gözü dönmüş icraatları artık bahane olarak kullanılacak.

ABD'nin ilk başarıları
Irak'ta IŞİD'in Musul saldırısını Maliki yönetimini değiştirmek ve Barzani'nin etki alanını genişletmek için ustaca kullanan ABD, IŞİD'i düşman ilan etti ve ona karşı uluslararası sefer başlattı. 8 Ağustos 2014'te Irak'ta IŞİD hedeflerine karşı başlattığı hava hücumlarını, 23 Eylül'de Suriye'deki IŞİD ve Nusra hedeflerini de kapsayacak şekilde genişletti.

Vidaları sıkıştırarak Arabistan, Katar ve nihayet Türkiye'yi tam hizaya sokmaya çalışan ABD, zaten kendisine bağlı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ni kazanç hanesinde tutarken, IŞİD'in Kobane saldırısıyla ölümü gösterdiği PKK-PYD'yi de kendisine en muhtaç duruma sokmayı başardı.

Suriye istilasının başından bu yana Suriye halkı ve hükümeti ile emperyalizm ve dinci katil sürüleri arasındaki cepheleşmede ara güç olarak hareket eden; Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi'nde halkla ve sol güçlerle değil, AKP'yle işbirliğini yeğleyen PKK-PYD; ABD'den, AB'den ve Türkiye'den silah yardımı istedi.

PKK-PYD, İmralı'nın ve Kandil'in açıklamalarıyla görüldüğü gibi, şu anda AKP'yle doğrudan (ve ABD'yle dolaylı) işbirliği ile doğrudan doğruya ABD'yle işbirliği yelpazesinde gidip geliyor.

Sterk TV'ye demeç veren HPG Genel Komutanı Murat Karayılan, IŞİD'in Kobane kuşatmasının ardındaki asıl iradenin Türkiye olduğunu belirterek, çözüm sürecinin kendileri açısından bittiğini söyledi. Karayılan, “AKP’nin politikası süreci zora soktu. Savaş hali söz konusu. Yeni bir değerlendirme yapmaya ihtiyaç var. Düşmanlık yapıyorlar. DAİŞ (IŞİD) için bütün yollar açık. Ama halkımıza kapalı. Süreç bizim için bitmiştir, şimdi Başkan Apo'nun süreç konusunda söyleceği son sözü bekliyoruz” dedi. (“Karayılan: Çözüm süreci bitmiştir!”, Rûdaw, 22 Eylül 2014)

Buna karşılık, 1 Ekim 2014'te İmralı'da HDP heyetiyle görüşen Abdullah Öcalan, Kobane konusunda AKP'ye uyarıda bulunsa da, çözüm sürecinin bitmediğini, aksine, daha da ilerlediğini ve yol haritasının eylem planının da ortaya çıktığını söyledi: Öcalan'a göre, “Burada dar anlamda yürütülen görüşmelerden, müzakere yanı ağır basan bir kararlılık ortaya çıkmış ve bu düzeyde mutabakata varılmıştır. Gelinen noktada yol haritasının eylem planı da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu çerçevede, bakanlar kurulu kararı haline gelen müzakere iradesinin pratikleşmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştır.”

Kobane'de ABD'nin ve AKP'nin sinsi planları çerçevesinde sahneye konulan  kanlı oyunu artık herkes fark etmişken, Karayılan,  ANF'ye verdiği demeçte, “ABD’nin niye IŞİD’in önüne geçmediği konusu, anlaşılmaz bir konudur” demekle yetindi. (Turnusol, 7 Ekim 2014).
Oysa, cehennem zebanisi gerici-faşist örgütlerle AKP ve ABD arasındaki kopmaz ilişkiler binlerce araştırmayla ve haberle ortaya konuldu ve dünya ilerici kamuoyunun dağarcığına iyice yerleşti. Bu konuda ortada anlaşılmaz bir durum kalmadığı rahatlıkla söylenebilir.
 

ABD'nin ihtiyatlı yaklaşımı
ABD, Suriye'de IŞİD hedeflerine saldırırken, şu ana kadar Suriye'yi doğrudan doğruya hedef almadı. Suriye'yi ve onu destekleyen İran, Rusya ve Çin'i fiilen politik ve askerî karşılık vermeye zorlayacak bir saldırıya şimdilik girişmedi.

ABD işbirlikçilerinin büyük rüyası
ABD'nin IŞİD'e karşı ilan ettiği savaş cephesine katılan işbirlikçi taşeronları Arabistan, Katar ve AKP, ABD'nin bölgedeki uzantısı İsrail'le birlikte aynı telden çalıyor. Bu devletlerin hepsi ABD'nin Suriye'de Suriye hükümetine uçuşa yasaklı bölge ilan etmesini istiyor. Mümkünse ABD ordusunun öncülüğünde Suriye'nin işgal edilmesini arzuluyorlar.

ABD'deki yeni muhafazakârlar (neo-con'lar) da John McCain dahil bütün ağır toplarını harekete geçirerek Obama yönetimini ısrarla bu yola itmeye çalışıyorlar. Obama yönetiminde daha önce görev yapmış Robert Ford, Leon Panetta ve Hillary Clinton da aynı koroya katıldılar.
Neo-con'ların ve bölgedeki gerici devletlerin daha büyük rüyaları ise, bu süreçte Suriye'yle birlikte, Lübnan'ın ve (tekrar) Irak'ın işgal edilmesi ve işgaller sürecinin İran'ın da işinin bitirilmesiyle tamamlanması.

AKP'nin ham hayali
AKP, ABD'nin Suriye'de uçuşa yasaklı bölge ilan etmesini ve güvenli bölge kurmasını kışkırtmak için Türkiye topraklarını yabancı ordulara peşkeş çekmeyi bile göze aldı. Yani, ABD'ye güven vermek için ülkenin karnını onlara açtı.

IŞİD'i bugüne kadar besleyen, eğiten ve silahlandıran AKP, Osmanlı imparatorluğunu canlandırma fantezisinden bir türlü vazgeçmiyor. ABD ve NATO yardımıyla Suriye ve Irak'a asker sokmak, bu ülkeleri etki alanına almak için yanıp tutuşuyor.

ABD'den onay alırsa Suriye'nin sınır bölgelerini işgal etmeyi planlayan AKP, hem PKK-PYD'yi etkisizleştirmeyi veya kendisine tam bağımlı hâle getirmeyi, hem de bu bölgeleri vatanını savunan Suriye yönetimine karşı gerici-faşist çetelerin ve sömürgeci işgal ordularının üs alanına çevirmeyi tasarlıyor.

Nitekim, PYD Başkanı Salih Müslim'i Türkiye'ye davet eden AKP, Müslim'den Suriye yönetimine karşı kesin tavır almasını, Hür Suriye Ordusu'na katılmasını istedi. CNN International'den Christiane Amanpour’la konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Amerika’nın stratejisi Esad’ın gitmesini de öngörürse, Suriye'ye kara birliklerinin gönderilebileceği”ni söyledi. Davutoğlu, “Kobane'yi kurtarmaya hazır mısınız, kara birlikleri gönderecek misiniz?” sorusuna da, “Kobane’ye müdahaleye gerek varsa, tüm Suriye’ye müdahaleye gerek vardır” yanıtını verdi.

Birleşik cephe
Türkiye, Suriye, Irak ve Kürdistan'ın bütün ulusal demokratik güçleri, bütün bölge halkları, bir yandan emperyalizme ve emperyalizmin işbirlikçisi egemen büyük burjuvaziye, bir yandan da onların piyadesi gerici-faşist cehennem zebanilerine karşı ortak mücadele formülünü yaratmak zorunda. Ara güç olarak hareket etme sorumsuzluğu, komşu halkların zararına emperyalizm ve işbirlikçileriyle birleşme vicdansızlığı hiçbir devrimci ve ilerici yapıya fayda sağlamayacağı gibi, bütün halklara ağır zararlar verecektir. Emperyalizme, işbirlikçilerine ve cellat sürülerine karşı tek birleşik cepheye ihtiyacımız var.